Günlüğünde şöyle yazar: “Bir yabancıdan daha yabancı yaşamım.” Annesine ise “Hepiniz bana yabancısınız” diyecektir. Haklıydı: Kafka bir yabancıydı. Avrupa’da Birinci Dünya Savaşı öncesinde büyük bir ekonomik refah, tamamıyla öngörülebilir bir gelecek, oldukça güvenli bir yaşam ve ülkeler arasında pasaportsuz bir geçiş özgürlüğü vardı. Sanki kıta ebedi dengeyi bulmuştu ve yaşam bundan sonra savaşların, ekonomik bunalımların ve istikrarsızlıkların her türlüsünden uzak bir şekilde, mutluluk içerisinde sürüp gidecekti. Bu dönemi Stefan Zweig, Dünün Dünyası adlı yapıtında uzun ve ayrıntılı bir şekilde anlatır ve 1914’e kadar Avrupa’yı bir Cennet olarak betimler. Oysa Zweig’den yalnızca iki yıl sonra ve Zweig’le aynı ülkede, Habsburg İmparatorluğu’nda doğan Kafka için bu dönem hiç de Cennet’e benzemez. Bunun nedeni, insana özgü zayıflıkların tümüne yoğun şekilde sahip olan Kafka için en küçük sorunların bile aşılmaz dağlar gibi görünmesi ve bu yüzden dünyanın olumsuzluklarına ilişkin en hassas duyuları taşımasıdır. Fakat benliğindeki zaaflar ve güçsüzlükler, Kafka’nın Avrupa’nın yaşayacağı felaketler dizisine dair sıradan insanların duyum eşiğinin dışında kalan tüm öncü belirtileri en derin şekilde hissetmesine yol açmış ve güçsüz benliği bir yazar olarak en büyük gücü haline gelmiştir. ALTINCI HİS DEĞİL, HASSAS RUH Kafka’nın Avrupa’nın geleceğine ilişkin felaketlerini sezmesinde, onun Habsburg İmparatorluğu’nda yaşıyor olmasının da belirgin bir etkisi vardı zira savaş sonrası Avrupa’da ortaya çıkacak olan devlet ile vatandaş arasındaki bürokrasi ilişkisi ve farklı etnik gruplar arasındaki hiyerarşik katmanlaşma Habsburg İmparatorluğu’nda Avrupa’nın diğer ülkelerine oranla daha erken başlamıştı. Burada devletin vatandaşlarıyla kurduğu soğuk bürokratik ilişki insanı bir evraka ve bir seri numarasına dönüştürmekteydi. Koridorları aşağılama kokan devlet dairelerinde kişi yürek çarpıntısı içerisinde kapıdan kapıya gönderiliyor, bir suçluymuş gibi muamele görüyor ve halletmek istediği iş yüzünden her türlü gurur kırıcı tavırla karşılaşıyordu. Bir sosyal sigorta memuru olarak Kafka da tam bu bürokrasinin ortasında yer alıyor ve olağanüstü hassas duyularıyla gelecek on yıllarda tüm Avrupa’yı kasıp kavuracak olan devletin birey üzerindeki baskısını daha o dönemde en ağır şekilde tüm varlığıyla hissediyordu. Henüz işleyen bir toplumdaki çürümenin, yaşadığı günün bürokratında yarının saldırganının ve celladının, göze görünmeyen tohumda oluşan yıkımın kokusunu alıyordu. YABANCIDAN DA YABANCI Döneminin ağırlığını herkesten daha fazla taşıyan ve geleceğe ilişkin öngörüleri toplumun genelinden farklı olan her yazar gibi Kafka da toplumla bir bütünlük kuramamıştır ve her şeye, herkese yabancılaşmıştır. Üstelik Kafka’nın yaşadığı topluma, devlete ve sanat anlayışına yabancılaşması için pek çok çevresel etmen de vardı. Yahudi bir aileden geldiği için tipik bir Hıristiyan dünyası insanı değildi. Fakat Yahudiliğini umursamadığı için tümüyle Yahudilerden de sayılamazdı. Prag’da Almanca konuşan çok küçük bir azınlığın üyesi olarak tam anlamıyla bir Çek ya da bir Prag insanı değildi. Bununla birlikte Almanca konuşan bir Yahudi olduğu için tam anlamıyla Bohemyalı bir Alman olduğu da söylenemezdi. Bohemyalı olması ise, tam anlamıyla Avusturyalı olmasını önlüyordu. Sosyal sigorta memuru olarak tam burjuva değildi. Bir burjuva ailesinin oğlu olarak tümüyle emekçiler sınıfına giremiyordu ama bir ofis çalışanı da değildi zira kendisini bir yazar olarak hissediyordu. Kısacası Kafka için her yer bir yabancılaşma ortamıydı. Bu nedenle Kafka bıkıp usanmadan, yaşamında da, yazınında da yabancı olduğu varlığın içinde kendisine bir yer bulabilmeye çalışmıştır. Günlüğünde şöyle yazar: “Bir yabancıdan daha yabancı yaşamım.” Annesine ise “Hepiniz bana yabancısınız” diyecektir. Haklıydı: Kafka bir yabancıydı. Bununla birlikte Kafka bir umutsuz değildir, yalnızca bir tanıktır. Yapıtları, onun dünya karşısındaki tutumunu ortaya koyar. Çalışmaları ne bu dünyanın edilgin birer kopyası ne de birer ütopyadır. Mevcut dünyayı açıklamak ya da dönüştürmek istemez. Yalnızca bu dünyanın yetersizliğini duyurur ve onu aşmaya çağırır. Yabancılaşmış bir evrendir fakat bir ışık, bir çıkış yolu arar, bir umut peşindedir. Mistik bir nihilisttir, aklın ötesinde kalan evrenin sözcüsüdür. Fakat Kafka yurdunu bulamadan tükenir. YAPITLARI NEDEN YARIM? Kafka bizi yabancılaşmanın sınırlarına kadar getirir, yorulmak bilmeden bu sınırlara saldırır fakat onu aşmayı başaramaz. Yapıtlarından çoğunun yarım bırakılmış olması bir rastlantı değildir. Cehennemin çemberlerinden geçmiştir, sonsuz bir tünelin sonundaki ışığı görmüştür fakat artık nefesi kesilmiştir. Onun yurdu yabancılaşmanın ve yabancılaşmaya ilişkin bilincin yurdudur. Artık kişi kendisine de yabancılaşmaktadır. Kahramanları kendi benliklerinden yavaş yavaş sıyrılmaya başlarlar. Amerika romanında kahramanın Karl Rossmann adını taşırken, Dava’da bu ad azalarak Josef K.’ya iner. Şato’da ise kahramanın adına ilişkin K. dan başka bir şey kalmamıştır. Kahramanlar artık kendilerine bile yabancıdır ve bireyin dünyayı asla etkileyemeyeceği duygusunun egemenliği altındadır. Bu yüzden de Kafka’nın bireyi bir böcektir. Değişim romanındaki Gregor Samsa’nın bir sabah uyandığında kendisini bir böcek olarak bulması tesadüfi bir gönderme değildir. Avrupa’nın orta yerinde yaşamış bu yabancının yaşamına ilişkin pek çok çalışma yapılmışsa da, çoğunlukla Kafka’nın hayatı büyük karanlıklar ve belirsizlikler altında kalmış, birey ile toplum arasındaki etkileşimler çoğunlukla Kafka biyografilerine yansıtılamamıştır. Yine Kafka’nın metinler ve yazarlar arası kurduğu ilişkilerin sıra dışı çeşitliliğinin izini sürmek çoğu Kafka biyografisinin sahip olmadığı özellikler arasında kalmıştır. Oysa Reiner Stach’ın yeni tarihli ve pek hacimli Kafka biyografisi bu yabancıyı ve modernist yapıtlarını kavrayabilmek için çok kapsamlı bir izlek sunuyor ve alışılagelen biyografi tekniğinin dışına da taşarak zaman zaman olup biteni Kafka’nın ağzından ve doğrudan iç dünyasından anlatarak kimilerince eleştirilen bir yol izliyor. Stach’ın çalışması şimdiye değin yazılmış tüm Kafka biyografilerinden daha fazla bilgi, bağlantı ve iddia ortaya koyuyor ve en azından şimdilik, en iyi Kafka biyografisi olarak karşımızda duruyor. Yalın Alpay (2013) "Gregor Samsa Neden Böcek Oldu? Kafka Neden Bir Yabancıydı?", Akşam Kitap, Sayı:29, s.14 |
YALIN ALPAYArchives
July 2013
Categories
All
|